Sayfa Başına Dön

Deri Yaşlanmasına Karşı Önlemler,Stratejiler,Antiaging

Deri yaşlanması zaman ile hücre, doku ve organlarda ortaya çıkan yaşlanma sürecinin doğal bir parçasıdır ve vücut yaşlanma mozaiğini oluşturmaktadır. Vücut yaşlanma sürecinin tek görünür belirtilerini deride görmekteyiz.

Deri yaşlanması içsel(genetik yapı, hücresel metabolizma, hormonlar ve metabolik süreç vb) ve dışsal(güneş ve yapay UV, çevre kirliliği, iyonize radyasyon, kimyaslar ve toksinler vb) faktörlerin neden olduğu biyolojik bir süreçtir. Bu tüm faktörler birikim etkisi, fizyolojik değişiklik ve derinin tüm katmanlarında değişimler yaparak derinin görünümünde değişimlere neden olmaktadır. Bunun en güzel örneği güneşe maruz kalan deri ile güneş görmeyen derinin yapısal ve görsel farklılıklarıdır.

Deride incelme ile atrofi; kırışıklık ve çizgilenmelere, deri renk dağılımında düzensizliklere, derinin kaba, mat soluk görünmesine, deride sarkmalara neden olmaktadır. Deride hücre döngüsü ve hücre yenilenmesinin azalması deride kuruma ile kepeklenmeye ve yara iyileşmesinde gecikmelere neden olmaktadır.

Deri destek yapılarında azalma olmaktadır. Örneğin deride pidermis ile dermis rasındaki sıkı ilişkiyi sağlayan kolajen 7 azalmaktadır. Buda deride doku sarkmalarına neden olmaktadır. Arıca deri yaşlanması ile kolljen kalitesi değişmektedir. Elestin seviyesi artmaktadir. Deride hücreler arası destek dokusu olan Glikozaminoglikanlar(GAGs) özelikle hyaluronik asit azalmaktadır özellikle epidermiste.

Deride dermisin en önemli yapıları olan kollajen, elastin ve GAGs lar antiaging te en önemli hedef yapılardır.

Yaşlanma mozağinde sadece deri değil, deri altı yağ dokusunun azalması, kasların zayıflaması hata kemik dokuların volüm kayıpları yaşanmaktadır. Buda deri yaşlanması ile birlikte yüz gibi estetik alanlarda doku yer değişimlerine yani sarkmalara neden olmaktadır.

Tüm deri anti aging tedavilerinde amaç derinin sağlıklı, pürüzsüz, lekesiz ve canlı görünmesinin sağlanmasıdır. Klinik pratikte daha iyi görünme daha genç görünme ile karıştırılmaktadır. Anti aginf tedavilerinde amaç derinin daha genç görünmesinden daha çok daha iyi görünmesinin sağlanmasıdır.

Anti aging tedavilerinde izlenecek protokollerin seçiminde bazı kriterler son derce önemlidir;
- Kişinin yaşı
- Daha önce yapılan uygulamalar
- Daha önce yapılan cerrahi uygulamalar
- Kişinin genel sağlık durumu
- Cilt tipi

Kişinin yaşam şekli gibi bir çok faktör öne çıkmaktadır.

Deride yapılacak anti aging tedavileri basamaklı ve kombine tedaviler olmalıdır. Bu tedaviler;
- Derinin biyolojik yeniden canlandırıcıları
- Deri yapılarını yenileyiciler
- Derinin yapısal eksiklerinin yerine konulması
- Derinin tüm katmanlarının yeniden yapılandırılması

Kişinin yaşam şeklindeki güneş, vücut savunma sistemi etkilen faktörler, beslenme stres ve genel sağlık koşullarının düzenlenmesi

Kozmetik deri bakımı

Derinin su kaybı, allerjenler, mikroorganizmalar, kimyasallar, güneş, radyasyon ve serbest oksijen radikallerine karşı sağlıklı ve fonksiyonel koruyucu özelliklerinin olması gerekmektedir. Kozmetik deri bakımı öncelikle bunları koruyacak yapıda olmalıdır.

Günlük deri bakımları derinin kendini onarma, elastikiyetini koruma ve geçici değişimleri azaltabilme özelliklerine sahip olmalıdır.

Güneşten korunma

Güneşten diğer korunma yöntemleri dışında günlük deri bakımında mutlaka güneşten korunma ürünleri olmalıdır.

Sistemik anti aging tedavilerinde amaç yaşlanma sürecinde direkt etkili olan serbest oksijen radikallerinin azaltılması yada nötralize edilmesidir. Bunlara antioksidan yada serbest oksijen radikal kapanları denilmektedir. Bunlar serbest oksijeni nötralize etmekte, peroksid konsantrasyonunu azaltmakta, okside hücre zarlarını onarmakta, demir üzerinden serbest oksijen radikallerini azaltmakta yada yağ metabolizması üzerinden kısa zincir serbest yağ asitlerini ve kolestrol esterleri ile serbest oksijen radikallerini nötralize etmektedir.

Diyetle alınan antioksidanlar Vit. C, E, B3(niasinamid), karotenler, bakır ve selneyumdur.

deriye uygulanabilecek anti-aging ürünler 2 guruptadır. Bunlar antioksidanlar ve hücre düzenleyicilerdir.

Diyetle alınan antioksidanlar vitaminler, polyfenoller ve flavonoidlerdir. Örneğin yeşil çay içeriğindeki polyfenoller, soyada bulunan isoflavonlar gibi

Diyetle alınan hücre düzenleyiciler ise retinoller, peptidler ve büyüme faktörleridir.

Yaşla birlikte kadın ve erkekte hormon sentezi azalmaktadır. Büyüme hormonu(GH), insuline benzer büyüme faktörü, melatonin (nocturnal), TSH, tiroid hormonları (T3), dehydroepiandrosterone (DHEA), östrojen, testesteron gibi.

Sigara kullanılmaması

Sigara içiminin deri üzerindeki olumsuz etkileri uzun zamandır bilinmektedir.

Sigara içenlerde kemik çıkıntılarında ve kırışıklıklarda belirginleşme, incelmiş ve mat görünümlü deriyle karakterize “smoker’s face” tanımlanmıştır.

Sigaranın cilt üzerindeki etkilerinde pek çok faktör üzerinde durulmaktadır. Sigara içimiyle derideki kan akımında değişme, kollagen ve elastik liflerde bozulma meydana gelmektedir. Sigara içiminin deride kırışıklık oluşumunda yaş, yoğun güneş maruziyeti, deri tipi gibi majör faktörlerden biri olduğu belirtilmiş.

Yılda 40 paketten fazla sigara içenlerin içmeyenlere oranla kalıcı kırışıklık gelişiminde 3.92 kat fazla riske sahip olduğu gösterilmiştir. Bu nedenle sigaranın bırakılması deri yaşlanmasının önlenmesinde büyük önem taşımaktadır.

Sigara dumanı, pasfi içicilik; özellikle kadınlarda deri yaşlanmasını hızlandırır. Kırışıklıklar belirginleşir; erken yaşta grimsi bir renk olmakta. Etkisi sigaranın kümülatif miktarı ile ilişkilidir.

Sigara, deri kanserlerinin sıklığını arttırmaktadır.

Doğru beslenme

Yeterli ve dengeli beslenmeyle deri yaşlanmasında oluşan değişikliklerin bir kısmı geciktirilebilir. Yeterli ve dengeli beslenmeden kasıt besin çeşitliliğine önem vermek, gereksinim duyulan tüm besin öğelerini (E, C, A, B6,B1, B2, B12 vitamini, niasin, karnitin, karotenoid, biyoflavonoidler, folik asit, biotin, çinko, selenyum, manganez, demir, bakır) yeterli miktarda almaktır.

Diyette daha az yağ, daha az doymuş yağ, daha az kolesterol tüketmek, diyet karbonhidratının kompleks karbonhidrat ağırlıklı olmasına dikkat etmek, basit karbonhidrat alımını azaltmak, bol su, sebze, meyve tüketmek, tuzu azaltmak, protein ve esansiyel yağ asitlerini arttırmak yeterli ve dengeli beslenme için yapılması gerekenlerdir.

Antioksidanlar

Normal konsantrasyonlarda hücrelerin birçok fizyolojik fonksiyonuna aracılık eden serbest radikaller, hücrelerin antioksidan sistemleri tarafından inaktive edilir.

Süperoksit, hidrojen peroksit, hidroksil radikali, nitrik oksit en önemli serbest radikallerdir. Serbest radikaller ve antioksidan sistemler arasında doğal bir denge vardır. Dengenin serbest radikaller tarafına kayması sonucu hasar ya da hücre ölümü gerçekleşir. Oksijen radikallerinin fazla olduğu etkilerin toplamı oksidatif stres olarak adlandırılır.

Serbest radikallerin deri yaşlanmasına neden olduğu uzun yanı sıra ultraviyoleye bağlı oluşan DNA hasarı, immunsupresyon ve karsinojenik etkiler de önlenebilir.

Sık kullanılan ve biline antioksidanlar;

Proteinler ve Peptidler

Protein içeren maddeler çok eski çağlardan beri kozmetik amaçlı kullanılmaktadır. Yapılan in vitro çalışmalarda fibroblastların yenilenmesi ve epidermis hücrelerinde protein sentezini artırmak gibi etkileri olduğu gösterilmiş, bu bilgilerin doğrultusunda proteinlerin derideki yaşlanma belirtilerini azalttığı, deri elastikiyetini ve sıkılığını arttırdığı sonucuna varılmıştır. Kozmetik amaçlı kullanımda konjuge proteinler yerine basit yapılı proteinler daha çok tercih edilir. Kullanılan hayvansal kaynaklı proteinler kollagen, elastin, süt proteinleri (kazein, laktalbumin), keratin, ipek proteinleri (serisin, fibroin), retikülin, fibronektin ve proteoglikanlardır. Hayvanların timus, plasenta veya kemik dokularından elde edilen ekstreler de kozmetik amaçlı kullanılabilir. Bitkisel kaynaklı proteinler buğday, mısır, soya, pirinç, yulaf ekstreleridir. Bu proteinler dışında insan fibroblast hücre kültürlerinden elde edilen büyüme faktörleri, mantarda bulunan hidrofobinler, soya peptidleri (fitokin) ve epidermisteki bazal tabakanın temel elemanlarından olan laminine benzer bir proteinle yapılan çalışmalarda da başarılı sonuçlar bildirilmiştir. Bunun yanında sentetik olarak elde edilen bazı peptid yapıların da kırışıklıkları engelleme ve giderme gibi etkileri üzerinde de durulmaktadır.

Östrojen

Östrojenin ciltte saç büyümesi, pigmentasyon, damarlanma, elastikiyet ve su tutma kapasitesi üzerine değişik etkileri mevcuttur. Sistemik östrojen tedavisi 1940’lı yıllarda ilk kullanılmaya başlandığında cilt üzerinde belirgin etkileri olduğu fark edilmiştir. Östrojen cilt kalınlığını, kırışıklıkları ve cilt nemini etkileyerek cilt yaşlanmasını önler. Yapılan çalışmalarda postmenapozal kadınlarda kollagen miktarında ve cilt kalınlığında belirgin azalma olduğu gösterilmiştir. 6 ay süreyle östradiol valerat ve siproteron asetatın topikal kullanımıyla kollagen liflerin sayısında ve yeni kollagen sentezinde artış görülmüştür.

Östrojenin glikozaminoglikanlarda artışa neden olarak dermisin su tutma kapasitesini arttırdığı da çalışmalarla gösterilmiştir. Kollagende ve glikozaminoglikanlardaki artışa ek olarak papiller dermisteki elastik liflerin de östrojen tedavisinden sonra kalınlaştığı, düzenlendiği ve sayısında hafif bir artış olduğu gösterilmiş, sonuç olarak topikal ve sistemik östrojen tedavisinin kırışıklıkları önlemede etkili olduğu bildirilmiştir. Ancak hormon replasman tedavisininin yararlarının yanında risklerinin de olduğu düşünülürse sistemik östrojen anti-aging amaçlı kullanımda önerilmemekte, topikal kullanımda ise en düşük konsantrasyonda etkinliği sağlamak için daha geniş çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır. Non-steroid bitkisel içerikler olan fitoöstrojenler ise östrojen benzeri biyolojik aktivitelere sahiptirler. Anti-aging amaçlı kullanım için umut verici gibi görünmelerine rağmen yan etkilerini gözlemlemek için bu konuda yeni çalışmalara ihtiyaç vardır. Kadınlarda östradiol hidroksilasyonunda artma ve androjenleri östrojenlere çeviren aromataz enziminin inhibisyonu sonucu oluşan rölatif hipoöstrojenik ortam kuru ve atrofik deriye neden olmaktadır.

Vitamin E Yağda çözünebilir bir vitamin olan vitamin E

Bitkisel tokoferollerden oluşur ve bunların içinde en etkilisi α-tokoferoldür. Antioksidan özellik gösterir. Ayrıca deride lipid yapısının oluşumunda ve proteinlerin oksidasyondan korunmasında önemlidir. Deriden su kaybını azaltmasından dolayı nemlendirici olarak kullanılır. Vitamin E en çok buğday, pirinç, mısır, soya, yer fıstığı, çekirdekler, ayçiçek yağı, mısır özü yağı, pamuk yağı, zeytin yağında bulunur. Sistemik olarak alındığında çok etkilidir. Topikal kullanımda %2 tokoferol içeren hidrojel ve zeytin yağı bazlı lipojeller geliştirilmiştir. Hidrojeller güneş ışığına maruziyet sonrası, lipojeller antiaging amaçlı kullanım için önerilmiştir .

Niasin (vitamin B3)

B vitamini türevi olan nikotinamid anti-oksidasyonda rol oynar. Yapılan bir çalışmada %5 nikotinamid jel formulasyonunda 12 hafta süre ile deriye kullanıldığında ince kırışıklıkların, hiperpigmente lekelerin, kızarıklıkların, sarı lekelenmenin azaldığı ve cilt dokusunun düzeldiği gözlenmiştir. Ayrıca nikotinamid antiinflamatuvar etki gösterdiği de düşünülmektedir. Nikotinamid deride keratinositlerde serbest yağ asitleri, kolesterol ve seramidleri artırmaktadır.

Koenzim Q10 (Ubikinon)

Antioksidan olarak tüm dokularda ve deride bulunan yağda eriyen bir bileşiktir. Deride serbest radikalleri azaltarak vitamin E’yi korur ve oksidatif stresi önler. Enerji üretiminden sorumlu elektron transfer zincirinin bir parçası olarak tüm hücrelerde bulunur. İnsanlarda ve hayvanlarda yaşla beraber koenzim Q10 seviyesinin azalma gösterdiği öne sürülmüş, bu nedenle yaşlanmayı önlemek için kullanılabileceği düşünülmüştür. Topikal kullanım ile ilgili yapılan çalışmalarda sentetik türevi olan idebenon %0.5 ve %1 konsantrasyonda kullanılmış, kırışıklık ve kurulukta düzelme belirtilmiş, yan etki gözlenmemiştir.

Alfa-Lipoik Asit Alfa-Lipoik Asit (ALA)

Hem suda hem yağda çözünebilen doğal bir antioksidandır. Bundan dolayı hücre zarında ve hücrenin su içeriğinde antioksidan etkisini gösterebilir. ALA aynı zamanda antiinflamatuvar etkinlik de gösterir. Diğer antioksidanlar gibi lipoik asit de stabil değildir ancak çalışmalarda retinil palmitat eklenmesiyle stabilitesinin arttığı ve kozmetik kullanım için uygun hale geldiği gösterilmiştir. İlk uygulamada ciltte hassasiyet gözlenmektedir. Bu nedenle ilk birkaç haftalık sürede günaşırı uygulama önerilebilir.

Vitamin C

Suda çözünebilen bir vitamin olan C vitamini (askorbat) hücrede oluşan serbest radikalleri elektron vererek nötralize eder. Elektron verme sonucu oluşan dehidroaskorbik asit enzimatik olarak L-askorbik asite tekrar çevrilebilir veya yıkılabilir. Vitamin C potent bir antioksidan olan vitamin E’ nin oksidatif formunun rejenerasyonunu da sağlayarak hücreyi oksidasyondan korur. Antioksidan özelliğinin yanında C vitamini kollagen sentezi için gereklidir. Kollagenin çapraz bağlanmasını ve stabilizasyonunu sağlayan prolil ve lizil hidroksilaz enzimleri için kofaktör olup son yıllarda vitamin C’nin mRNA’yı aktive ederek kollagen sentezini direk uyardığı gösterilmiştir. Bunun yanında elastin sentezini inhibe ederek fotoyaşlanmanın tedavisine katkıda bulunur.

İnsanlar tarafından üretilmeyen bir vitamin olduğu için turunçgiller ve yeşil yapraklı sebzeler gibi besinlerle dışardan alınma zorunluluğu vardır. Oral replasman bağırsaklardaki emilim yetersizliğinden dolayı cilt konsantrasyonunda minimal bir artışa neden olur. Bu nedenle topikal kullanım daha çok tercih edilir. Ancak ürün stabilitesinde ve deride yeterli penetrasyon sağlanmasındaki zorluklar topikal kullanımı da sınırlandırmaktadır. Kozmetiklerde C vitaminin en sık kullanılan şekilleri L-askorbik asit ve onun ester formu olan askorbil palmitattır. Solüsyon içinde askorbik asit hızla okside olduğu için stabilize etmek oldukça zordur.

Askorbik asitin yağda çözünen formu olan askorbil palmitatın ise stabilitesi ve penetrasyonu yeterince iyi bilinmemektedir.

Bu nedenle C vitamininin topikal kullanımda etkinliği için de daha geniş çalışmalara ihtiyaç vardır.

Retinoidler

Fotoyaşlanmayı önlemede etkili olan retinoidlerin yararlı etkileri ince kırışıklıkları düzeltmek, pürüzlenmeyi azaltmak, aktinik keratozları düzeltmek ve hiperpigmentasyonu azaltmaktır.

Retinoidler kullanımı sonrası histopatolojik olarak epidermal hiperplazi, stratum korneum kompaktlaşması, granüler tabakada kalınlaşma, melanosit hipertrofisinde azalma, hücre polaritesinde düzelme, anjiogenez artışı, yeni kollagen üretiminde artış ve elastik doku görünümünün normalizasyonu gözlenir.

Retinoidler sellüler nükleer retinoid reseptörüne bağlanıp aktive ederek etki gösterir.

Doğal olarak oluşan birinci kuşak retinoidler tretinoin ve isotretinoin, sentetik analoglar adapelen ve tazarotendir.

Kozmetik ürünlerde en fazla retinol ve retinil palmitat bulunmaktadır.

Retinol deride retinoik asite dönüşebilen bir ön ilaçtır.

Retinil palmitat retinol esteri olup epidermiste en baskın olan vitamin A formudur. Retinol ve retinoik aside dönüşebilir.

Tretinoin %0.001 ve %0.05 arasında değişen tretinoin kremi günde bir kez uygulamış ve sonuçta 6 ay uygulanan %0.05 tretinoin kremin kronik güneş ışığı maruziyetinde oluşan ince kırışıklıklar, noktalı hiperpigmentasyon ve cilt pürüzlüğünde azalmada etkili olduğu gösterilmiştir. Tedaviye haftada üç kez uygulamayla devam edilebilir ancak tedavi kesildiğinde klinik kötüleşme bildirilmiştir.

İsotretinoin (13-cis retinoik asit) Tretinoine kıyasla daha az irritan olup topikal olarak %0.05 konsantrasyonda güneş koruyucu içeren formülasyonda 6 ay kullanıldığında ince ve kaba kırışıklıkların görünümünde düzelme sağlamaktadır. Sistemik isotretinoin kullanımıyla ilgili yapılmış bir çalışmada 35-65 yaş arasındaki 60 hastaya peeling, botulinum toksin, dolgu maddeleri enjeksiyonu ve cerrahi rejuvenasyonlara

Tazaroten Sentetik retinoid analoğu olan tazarotenin %0.1 formülasyonda krem olarak uygulandığında etkinliğinin tretinoine eşit olduğu gösterilmiştir.

Adapelen Diğer bir sentetik analog olan adapelen topikal olarak %0.1-0.3 konsantrasyonlarda uygulandığında aktinik lentigolarda düzelme gözlenmiştir.

Melatonin

Pineal bezden salınan bir hormon olan melatonin serbest radikal yakalayıcısıdır. Bunun yanında süperoksit dismutaz, glutatyon peroksidaz ve glutatyon redüktaz gibi antioksidatif enzimleri de uyararak iş görür. Membran lipitlerini ve çekirdek DNA’sını oksidatif hasara karşı belirgin ölçüde korur .

Alfa hidroksi asitler (AHA)

AHA çeşitli gıdalardan elde edilen bir grup organik asitlerdir. Yüksek konsantrasyonlarda keratinositlerin ayrılmasına ve epidermolizise neden olurken, düşük konsantrasyonlarda korneositler arasındaki yapışmayı azaltır ve görünür stratum korneum deskuamasyonunaneden olur. Ayrıca kollagen maturasyonu ve gikozaminoglikanların oluşumunu uyarırlar. Günlük kullanım ile epidermal kalınlık artarken, dermis kollagen ve glikozaminoglikanların depolanmasıyla sekonder olarak kalınlaşır.

Glikolik asit, laktik asit, sitrik asit, piruvik asit kullanılabilen glikolik asitlerdir.

%100 piruvik asit oldukça potentdir ancak kontrolü zor olduğu için rutinde çok sık kullanılmamaktadır.

Sitrik asit %20-50 konsantrasyonlarda, en düşük molekül ağırlıklı ve en sık kullanılan AHA olan glikolik asit %20-70 konsantrasyonda kullanılır.

AHA genellikle 5-7 seanslık tedavi halinde peeling amacıyla uygulanır. Öncesinde topikal olarak %8 glikolik asit başlangıçta günde bir, tolere edebildiği sürece günde iki kez uygulanırsa peeling işlemi daha başarılı olur.

Triklorasetik asit (TCA)

Peeling işlemi için kullanılabilen asetik asit derivesi olan diğer ajan TCA olup keratolitik ve protein çökerticidir. Kimyasal olarak epidermis ve üst dermiste hasar oluşturarak etki eder. 5-7 gün içinde soyulma oluşur ve 7 gün içinde yeni epidermis oluşur. Özellikle pigmentasyon bozukluğu ve erken yüz kırışıklığı olan hastalarda tercih edilir. İstenilen penetrasyon derinliğine göre %10-50 konsantrasyonda uygulanabilir. Uygulama sonrası nötralizasyon gerekmez. Her iki peeling ajanında da öncesinde retinoid kullanımı ve herpes infeksiyonu öyküsü sorgulanmalıdır. TCA ile peeling yapılmadan önce antiviral ve antibiyotik profilaksisi gereklidir.

Bitkisel Antioksidanlar

Bitkilerde antioksidan olan C ve E vitaminleri sentezlenir. Ayrıca güçlü antioksidanlar olan flavonoidler ve polifenoller de bitkilerde bulunan antioksidanlardır.

Bitkisel antioksidanlara örnekler

Biberiye: Fenolik diterpenler içeren biberiyenin potent antioksidan etkisi vardır. Ek olarak antikarsinojen, antiinflamatuvar ve antimikrobiyal özellikleri de gösterilmiştir.

N6-furfuriladenin (kinetin): Aslında bir bitki büyüme faktörü olup insan fibroblastlarında antioksidan özellik gösterir ve hücre tamirini sağlayan yolu uyarır.Topikal olarak kullanıldığında klinik olarak yaşlanma belirtilerini düzelttiği gözlenmiş ve histolojik olarak keratinosit proliferasyonu, bazal membran oluşumu ve üst dermişte elastik liflerin düzenlenmesi üzerine etkileri olduğu gösterilmiştir.

Silimarin: Deve dikeni sütünden elde edilen flavonoid karışımıdır. Lipid peroksidasyonunu inhibe ederek antioksidasyon yapar .

Soya: Çok sayıda isoflavon içerir. Bunlardan genistein tirozin protein kinaz inhibisyonu yoluyla antikarsinojen, Bowman-Birk proteinaz inhibitörü (BBI) deri fibroblastlarında radyoprotektif etki, BBI ve soya tripsin inhibitörü UV’ye bağlı pigmentasyonu önleme, genistein ve daidzein hyaluronik asit üretimini artırma özelliklerine sahiptir. Son yıllarda soya isoflavonlarının östrojen reseptörüne bağlanarak post menapozal deride östrojen benzeri etkisi olabildiği bildirilmiştir.

Yeşil Çay: Camellia sinensis bitkisinin yapraklarının ısıtılması ile herhangi bir katkı maddesi eklenmeden elde edilir. İçeriğinde antioksidan aktiviteye sahip polifenoller bulunur. Bu polifenollerin fotokarsinojenez ve kimyasal karsinojeneze karşı koruyucu özellikte olduğu uzun zamandır yapılan çalışmalarla ortaya konmuştur. Hayvan çalışmalarına kıyasla insanlarla yapılan çalışmalar kısıtlı olmakla birlikte güneş ışığına maruz kalmadan 30 dakika önce polifenollerin topikal uygulanmasıyla fotohasarlı hücrelerin sayısında ve DNA hasarında azalma gözlendiği deri biyopsisiyle de kanıtlanmıştır. Son zamanlarda yeşil çay polifenollerinin antiinflamatuvar, antiaging ve yara iyileşmesini hızlandırıcı etkisi olduğu bildirilmiştir.18 Günümüzde yeşil çay oral olarak veya çeşitli kozmetik ürünlerinin içine eklenerek topikal olarak kullanılmaktadır.

Üzüm çekirdeği ekstreleri (vitis vinifera): Potent antioksidan olan oligomerik proantosiyanidinler içerir. Antioksidan özelliğin yanında kollagen ve elastin stabilizasyonunu sağlar, keratinositlerde vasküler endotelyal büyüme faktörünün salınımını arttırarak yara iyileşmesinde rol oynar. Vitamin C ve E’ye kıyasla serbest radikalleri daha güçlü temizler. Oral olarak kullanılabileceği gibi topikal olarak tek başına veya diğer bitkisel antioksidanlarla beraber kullanılabilir.

Nemlendiricilerin kullanılması

Yaşlanma ile deriden su kaybı artması sonucu kuru deri-kserozis gözlenir ve ciltte donuk ve pürüzlü bir görünüm olur. Bu özellikler su içeriğinin azalmasına bağlı olarak yaşla birlikte artar ve buna derinin üst ölü tabakasının yetersiz dökülmeside eşlik eder.

Nemlendiriciler yağ tabakası oluşturarak buharlaşmayı önler, ince kırışıklıkların görünümünü hafifletir ve cilt neminin uygun seviyede kalmasını sağlar.

Derinin nemlendirilmesinde; hidrokarbon yağlar, silikonlar, bitkisel ve hayvansal yağlar, esansiyel yağ asitleri, polialkoller, fosfolipid ve steroller nemlendirici olarak kullanılan maddelere örneklerdir.